Makale
Yenilikçilik, Devrimcilik ve Eleştirel Akıl…
Aydın, içinde yaÅŸadığı hayatı, tarihi, düÅŸünceyi ve siyasal akımı nesnel bir zemini muhafaza ederek deÄŸerlendirdiÄŸinde bir ‘aydın sorumluluÄŸu’nu yerine getirmiÅŸ sayılmalıdır. Çünkü aydın insanın baÄŸlılığı, içinde yer aldığı konuma, duruma ve tarihsel seyre deÄŸil hakikatin bizatihi kendisinedir. Bu tutum aydını diÄŸerlerinden ayırt eden en önemli özelliÄŸidir. Bu aydın, insan ve hayatın anlamı üzerine söz söyleme imtiyazı kazanır. Bir görüÅŸ ve düÅŸünceyi herhangi bir çıkar iliÅŸkisi baÄŸlamında dile getiren aydın, sorumluluÄŸundan soyutlandığı gibi sözünün kıymetini de düÅŸürmektedir.
Ümit AktaÅŸ, seksenli yıllardan beri takip ettiÄŸim aydınlardan biri… Kendisini Aylık Dergi’den baÅŸlayarak birçok yayında izleme imkânım oldu. Bendeki en müÅŸahhas anısı, teknik, teknoloji, sivilleÅŸme ve demokrasi tartışmalarındaki vasat (buradaki vasatlık dengeye atıf olarak düÅŸünülmeli, yoksa yanlış kullanımını deÄŸil) yaklaşımı olmuÅŸtu. 90lı yıllar bu tartışmalarla geçmiÅŸti, özellikle ‘Medine Vesikası’ çerçevesinde yapılan tartışmaları, o günleri yaÅŸayanlar bilir. Daha sonra da Ümit AktaÅŸ’ı yakından tanıdım. Ve yayınladığı kitapları okudum, kendisiyle söyleÅŸtim, yaklaşık dört yıldır da ‘Salı Grubunda’ muhabbetlerimiz oluyor. Ama Okur Kitaplığı’ndan çıkan son iki kitabı ‘Çağımızın Tanıkları’ ve ‘Yüzyıl ve Gelecek’ kitapları Ümit AktaÅŸ üzerinde yeniden düÅŸünmemi saÄŸladı.
Açıkçası tevazuu yüzünden Ümit AktaÅŸ’ın yeterince deÄŸerlendirildiÄŸini düÅŸünmüyorum. ÅžairliÄŸi yanında romancılığı ve romana getirdiÄŸi yeni yorumu hesaba kattığımızda edebi kiÅŸiliÄŸi önemli ve yeterli düzeyde konuÅŸulmayan biri olarak tarihteki yerini almayı bekliyor. Hâlbuki bir yazarı hem de çok yönlü okuma yapan ve çok yönlü bir yazma uÄŸraşısını gösteren, ayrıca toplumsallığı hesaba katan ve toplumsal eylemi öne alan bir yazarı, aydını ciddiye almayı baÅŸaramadığımız için Ä°slamcılık hareketi yeterli düzeyde bir geliÅŸmeyi saÄŸlayamıyor. Ümmetin vasat olan vasfı ile ümmeti derinden yaÅŸayan biri olarak Ümit AktaÅŸ, görüntüsünün altında yatan derin yalnızlığı ve yaÅŸadığı acıyı dışa vurmayan bir kiÅŸiliÄŸe sahiptir. Çünkü kendisini iki cenaze merasiminde de yakından izlemeye çalışmıştım. Acısını içine gömen bir insan… Ama derununda müthiÅŸ bir yumuÅŸaklık ve sevecenlik taşıdığı iyice yaklaşıldığında ortaya çıkan bir durum…
Fakat üslubu; özellikle de yazı üslubu çok nesnel ve bütünsel bir yaklaşımı öne alan bir bakışı ele vermektedir. Kimi zaman farklı tepkiler verse de aslında bu tepkinin nedeni o bütünsellikte ona verdiÄŸi önemle iliÅŸkilidir bu yüzden de çoÄŸu kez yanlış anlaşılabilmektedir. Ama yazılarında konulara olan vukûfiyetini çoÄŸu kiÅŸide bulamadığımı belirtmekte yarar var. Özellikle nesnel zemini muhafaza etmesi çok önemli… Bu yüzden de birçok insan için, anlamsız gelen cümleler ya da yargılarda bulunduÄŸu zehabını oluÅŸturması kaçınılmaz olmaktadır.
Ümit AktaÅŸ, son iki kitabında bir hakikat arayıcısı olduÄŸunu bir kez daha gösteriyor. Çok netameli bir konuyu; Ä°slamcılığı tarihsel süreç ve taşıdığı siyasi söylem üzerinden tartışmakta, toplumsallığını eleÅŸtirmekte ve nasıl olması gerektiÄŸinin ipuçlarını vermektedir. Öncelikle bu kitap özelinde ve genel olarak Ümit AktaÅŸ düÅŸüncesi açısından meseleyi tartışmaya baÅŸlarsak eÄŸer, öne çıkan kavramlar ÅŸunlar olmaktadır: Yenilik, Devrimcilik, EleÅŸtirel Akıl, ÖzeleÅŸtiri, Bütünsellik, Hakikat, Yorum, Somutluk ve Özgürlük.
Yani konuyu tartışırken bu kavramsal çerçeveyi muhafaza ederek tartıştığını gözlemliyoruz. Çağımızın Tanıkları’nda Aliya Ä°zzetbegoviç, Ä°mam Humeyni, Ali Åžeriati, Mehmet Akif, Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Seyyid Kutub, Fazlurrahman, Muhammed Ä°kbal, Said-i Kurdi (Nursi), Gandi vb. kiÅŸileri yukarıdaki kavramlar eÅŸliÄŸinde yoruma tabi tutmakta ve onların tanıklıklarını ve geleceÄŸe taşınması gereken ÅŸahitliklerini de bu düzlemi iÅŸaret ederek tartışmaya yönelmektedir. Yüzyıl ve Gelecek kitabında da benzer bir tutumu öne çıkardığını söylemeliyim, bir artı olarak toplumsal hareketleri de bu baÄŸlamı hesaba katarak deÄŸerlendirmeye çalışmaktadır.
Ä°ki kitap ekseninde Ümit AktaÅŸ bize ÅŸunu hatırlatmaktadır: Hakikatin hakkı ve sorumluluÄŸu her ÅŸeyin üstündedir. Bir insan hakikate olan yakınlığı kadar insan olabilmekte ve beÅŸerilikten soyunmaktadır. Ä°nsan beÅŸer olarak dünyaya gelir ve ancak hakikate olan yakınlığı nispetinde de insan olmaya doÄŸru bir yolculuÄŸa atılır. Çünkü Ümit AktaÅŸ’a göre insan olmak bir tercih ve sorumluluk sahibi olmakla eÅŸdeÄŸerdir. Yani bir çaba ve gayret üzere ancak kiÅŸi insan olmaya yönelebilir. Yani insanın mücahedesi beÅŸeri olmaktan insani olmaya doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkmaktır. Bu yolculuÄŸu samimi bir niyetle ve sahici amellerle sürdürmeli; yani sahici kılmalıdır.
Kitap boyunca Ä°slamcılığın ve tanıklarının hayatlarını aktarırken dikkatimizi çektiÄŸi nokta; kiÅŸinin tarafgirlikle hakikati sadece örtebildiÄŸidir. Bu yüzden ideolojik bakış aynı zamanda siyasal karakteristiÄŸi yüzünden hakikati örten bir özelliÄŸi öne çıkartır. Ama beni en çok cezbeden boyutu ise tevhidi kendi düÅŸüncesinin temeli haline dönüÅŸtürmesidir. Ümit AktaÅŸ’ın ÅŸirk olarak tanımlanan ÅŸeyin hakikatin parçalanmış görüntüsü olduÄŸunu hissettirmesi çok önemlidir. Çünkü bütünsellik aynı zamanda parçalanmış bir görüntüyü ortadan kaldırması anlamına gelmektedir. Parçanın bir parça olarak iÅŸlevini yerine getirmesi sorun deÄŸil, ama parçanın bütünün yerini alması bizzat hakikatin parçalanması yani ÅŸirkin açığa çıkması anlamına gelmektedir. O zaman tarihsel süreçte düÅŸülen en büyük hatanın sadece Ä°slamcılık tarihi açısından deÄŸil, bütün bir Ä°slam tarihi düÅŸüncesi baÄŸlamında da parçanın öne alındığı her zeminin, ayrılığı ve çatışmayı öne çıkarttığı gerçeÄŸini hatırlamalı ve eÄŸer yeni bir baÅŸlangıca yönelme saÄŸlanacaksa bu durumu dikkate almalıyız.
Bu düÅŸünüÅŸ biçimi bizi Ä°slam’ın hiçbir eklentiyi kabul etmeyeceÄŸi gerçeÄŸine taşır. Yani Ä°slam sosyalizm, kapitalizm, liberalizm, demokrasi, insan hakları, çoÄŸulculuk vb. herhangi bir eklentiyi kabullenmez ve kendisini açıklamak için bunlara ihtiyacı da yoktur. O ne doÄŸu ne batıdan herhangi bir kavramla özdeÅŸleÅŸtirilemeyeceÄŸi gibi eklemlenme de kabul etmez.
Åžimdi bazı kavramları yeniden gözden geçirmeliyiz…
Yenilik, ilahi müdahalenin kesintisiz varlığının en önemli göstereni olarak algılanmalı. Çünkü “O her an bir ‘ÅŸe’n’ (yaratış) üzeredir” ilahi buyruÄŸu bunu bize açıkça hatırlatmaktadır. Ümit AktaÅŸ, bu yenilik kavramını çok önemsemekte ve ele aldığı aydınları bu kavramsal zemin üzerinden deÄŸerlendirmektedir. Çünkü her peygamber bir yenilikçidir. Peygamberlerin yenilikçi olması kavramın yeniden gözden geçirilmesini ve çok sorunsal hale dönüÅŸtürülen modernlik kavramına da yeniden bakma ihtiyacını belirtmektedir. Ümit AktaÅŸ, kavramın batılı anlamını dikkatlerden kaçırmadan onu yeniden düÅŸünmeyi gözden geçirmenin elzem olduÄŸunu söylemekte ve özellikle de hayatın üzerinde yükseldiÄŸi zeminin ve yenileyici bir kuvvetin varlığı olmadığında hayatın nasıl kokuÅŸacağını da zihinlerimize üÅŸüÅŸtürmektedir. Ama en önemlisi, yenilik kavramının hayatın nirengi noktası olduÄŸunu ve tarihsel süreklilik yanında yeniliÄŸin bu tarihsel sürekliliÄŸi saÄŸlama aldığını düÅŸündürtmesidir. Ben yenilik kavramının bu seviyede tartışılması gerektiÄŸini düÅŸünen bir insanım, ayrıca diÄŸer kavramların da içeriklerinin yeniden tartışılması, bir çıkış kapısı aralama noktasında elzem hale gelmiÅŸtir. Ama bunu tartışacak bir entelektüel dirayet arayışı vardır. Ä°ÅŸte Ümit AktaÅŸ, vaktini çok deÄŸerli bir konuya teksif ederek bize tartışılması gereken temel bazı noktaları göstermiÅŸtir.
Devrimcilik, Ümit AktaÅŸ için sihirli bir kelimedir. Çünkü onun için gerekli olan yegâne tavır devrimci tavırdır. Devrimci olmayan herhangi bir tavrı olumlaması düÅŸünülemez. Ama hem yenilikçi kavramını hem de devrimci kavramını metafizik bir çerçeveye dâhil etmektedir. O yenilikçiliÄŸi ve devrimciliÄŸi bir peygamber meÅŸrebi olarak tanımlamakta ve o yüzden de önemli görmektedir. Aslında tarihe bu bakışla bakmak mümkün ve peygamberlerin hayatlarını bu ÅŸekilde okumak, aynı zamanda kavramların içerikleri açısından da doÄŸru bir okumadır. Ümit AktaÅŸ, bu kavramları ilk Ä°slamcı düÅŸünceye giriÅŸlerindeki anlamı gözlemekle birlikte o kavramlara yeni anlam yüklemeleri yapıyor. Hem yenilikçilik ve hem devrimcilik Ä°slamcılığa giriÅŸ yaparken biraz öykünmecilik, biraz taklit ve özdeÅŸlik kurma arzusu üzerinden gerçekleÅŸiyordu. Ümit AktaÅŸ ise bu kavramları epistemolojik bir müdahaleye tabi kılarak içeriklerini metafizik bir anlam katarak güçlendiriyor. Tabii ki bu kavramlar aynı zamanda bir düÅŸünüÅŸ biçiminin de epistemolojik baÄŸlamına gönderme yapıyor. Bu yadsınmıyor da…
Devrimcilik, sürekli yeniliÄŸi arayışa tekabül ediyor. Çünkü her yenilik kendi baÄŸrında bir devrimciliÄŸi taşıyor. Yani hakikat yolculuÄŸunda hiçbir ÅŸeyin hatırı hakikatin hatırına deÄŸiÅŸtirilemez. Ä°ÅŸte devrimci duruÅŸ bu… Herhangi bir taktik ya da strateji uÄŸruna hakikat ötelenemez ve ertelenemez ya da dile getirilmesi geciktirilemez.
Kavramları yeniden içeriklendirme ve yeni anlamlar yükleme ancak eleÅŸtirel bir akılla gerçekleÅŸtirilebilir. Çünkü eleÅŸtirel akıl, bize bir farkındalık oluÅŸturur. Batı düÅŸüncesi sürekli kendini yenileyerek varlığını idame ettirmesini iÅŸte bu eleÅŸtirel aklı kullanabilmesine borçludur. Ümit AktaÅŸ düÅŸüncesinde bu eleÅŸtirel akıl kavramı çokça önemsenen bir kavramdır. Çünkü düÅŸünmek insan olmanın baÅŸlangıcıdır. DüÅŸünmek için fark etmek ilk ÅŸarttır. Fark edebilmek için de eleÅŸtirel bir akla ihtiyaç izaha muhtaç deÄŸildir. Böylece eleÅŸtirel akıl en gerekli ÅŸartlardan birini oluÅŸturmaktadır. Bu hem düÅŸünsel seyir için hem de toplumsal geliÅŸmenin seyri açısından da böyledir. Sevgi ve nefret sarmalına yakalanmadan bakabilmenin imkânıdır eleÅŸtirel akıl, bu yüzden de nesnel olabilmenin ve kalabilmenin yegâne özelliÄŸidir de…
EleÅŸtirel akıl, felsefi yaklaşımları, toplumsal teorileri, din ve felsefelerin birbirlerinden farklarını ve yakınlıklarını ortaya koymak için elzem olan bir ÅŸeydir. Ä°nsan olmanın ve insanlık yolunda ilerlemenin, yeniliÄŸin ve devrimciliÄŸin zarar vermeden yürütülmesinin temel ÅŸartı eleÅŸtirel aklı öne almak ve ona uygun bir zemini inÅŸa edebilmektir.
Ayrıca eleÅŸtirel akıl bize bir özeleÅŸtiri imkânı sunar. Çünkü tövbe edebilmenin imkânı yanlış yaptığını kabullenmek ve yanlış yaptığını kabullenebilmek de aslında bir özeleÅŸtiri yapabilmeye baÄŸlıdır. Dolayısı ile, aynı zamanda ‘levvame’ olarak tanımlanan ve nefs katmanları içinde insani olmaya yürüyüÅŸün baÅŸlangıcı olan kiÅŸinin kendini kınaması da bir özeleÅŸtiri olarak betimlenebilir. Bu kavramın da olumsuz yankıları var ama Ümit AktaÅŸ bize herhangi bir kavramı yeniden içeriklendirebilme imkânını bizzat Ä°slam’ın kendisinin verdiÄŸini hatırlatıyor. Çünkü ilim Çin’de de olsa alınması gerektiÄŸi ya da her bilenden daha iyi bir bilenin varlığı, bir Müslüman olarak bilgiyi alırken referans çerçevesini hesaba katacağımız gibi bir referans çerçevesi oluÅŸturabileceÄŸimizi de öngörmektedir. Bu yüzden özeleÅŸtiri, Müslüman açısından sürekli kendisini yenileyen ve deÄŸiÅŸtirme gücü bahÅŸeden bir imkâna dönüÅŸecektir…
Hakikat kavramını yorum ve somutluk kavramları ile birlikte deÄŸerlendirmemiz gerektiÄŸi kitap boyunca hissettiriliyor. Sonuç itibarı ile hiç kimse hakikate sahiplik edemez, hakikatin sahibi olan baÅŸka… O yüzden hakikat ile insan arasındaki iliÅŸki yorum ve somut durum üzerinden ele alınmalıdır. Bu bize insan olarak hakikat ile bir baÄŸ kurma imkânı bahÅŸeder. Ümit AktaÅŸ, somutluÄŸu içinde kavranılan hakikati yorum üzerinden anlayacağımız gibi bir baÅŸkasının yorumuna da imkân tanıyarak hakikat üzerine bir temellük oluÅŸturulamayacağını göstermektedir. Yani bu noktada da tamamen somutluk üzerine kurulu bir hakikat algısı ile tamamen soyutluk üzerine kurulu bir hakikat algısının yanlışlığına yaptığı vurgu önemli Ümit AktaÅŸ’ın… “Hakikat ile nasıl bir baÄŸ kurulmalı” sorusuna Ümit AktaÅŸ; soyut ve somut durumu aynı zeminde kavrayarak, algılayarak ve yorumlayarak hakikat ile bir iliÅŸki ve iletiÅŸim içine girebiliriz, diye cevap veriyor. Batının somut dünyası da DoÄŸu’nun soyut ve mistik dünyası da bizi hakikate yakın kılmaz… O yüzden Ümit AktaÅŸ’ın da atıf yaptığı Aliya Ä°zzetbegoviç, kitabına baÅŸlık yaptığı “DoÄŸu ile Batı Arasında Ä°slam” tanımlaması, aynı zamanda hem ruhu ve hem bedeni dikkate alarak bütünleyen bir somutluÄŸu içinde insan hakikat ile bağını kurmakta. Çünkü insan olmak hem soyut hem somut düzlemi taşımak ve en önemlisi bunun ÅŸuurunda olmaklıktır.
Ümit AktaÅŸ, özgürlük meselesini bizzat sorumlulukla eÅŸdeÄŸer tutarak batılı anlamda bir özgürlüÄŸün alanını kapatır. Tabii ki insan, ancak yaratıcıya boyun eÄŸer ve yaratıcının dışında herhangi bir ÅŸeye boyun eÄŸmemelidir. Devrimcilik, yenilik vs. gibi kavramlar zaten bu özgürlük zemini içinde anlam kazanırlar. Özgürlük dilediÄŸini yapmak deÄŸil bazen dilediÄŸi ÅŸeyi yapmamaktır da… Bu anlamı ile ilk günah meselesine de baÅŸka türlü bakmanın imkanı doÄŸar. Batılı anlamda “ilk günah” bir kader olarak tanımlanırken, Müslüman zihin bunu ÅŸuurunda olmak ve sorumluluÄŸunu üstlenmek olarak tanımlar.
Ä°nsan meselesi Ümit AktaÅŸ’ın gündemini meÅŸgul eden önemli kavramlardan biridir. Kitapta da insanın Allah’ın halifesi mi yeryüzünün halifesi mi olduÄŸu tartışmasına göndermeler yapıyor. Ve tasavvufun Allah’ın halifesi olduÄŸu görüÅŸünü, siyasal boyutta nasıl yönetimin yozlaÅŸtırdığını dile getirerek batı da insanın tanrının yerine ikame edildiÄŸini dillendirerek insan yaratılmış bir varlıktır ve dolayısı ile kutsal bir boyutu yoktur. O olsa olsa ancak yeryüzünde halifedir, ardıldır, demektedir. SomutluÄŸun baskın karakteri, sanırım biraz da yanlış anlamalara prim vermeme adına insan meselesini deÄŸerlendirirken o iki uçlu yaklaşımı somutluk adına biraz gevÅŸetmektedir. Elbette ki insan yaratılmış diÄŸer varlıklarla benzerlikleri olduÄŸu gibi farklılıkları daha öne çıkan bir varlıktır. Özellikle sorumluluk ve farkındalık gibi varlığı temellendiren en önemli iki kavrama sadece insan sahiptir. Ve bu onu diÄŸer yaratılmış varlıklardan farklı kılmaktadır. Bu neredeyse bütün felsefe ve dinler tarihi baÄŸlamında böyle yorumlanmıştır. Yanlış anlamalara önlem adına insanın anlam ve deÄŸerinin indirgenmesinin doÄŸru olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Ümit AktaÅŸ sadece bu meselede sanırım biraz önlem alma adına insanın deÄŸerinin kazanımlarından mütevellit olduÄŸunu söylemeye çalışmaktadır.
Ümit AktaÅŸ’ın üslubu hakkında özellikle bu iki kitap özelinde söyleyeceÄŸim ÅŸey ÅŸu: deÄŸerlendirme ÅŸu yöntemle yapılmaktadır; kitapta ele alınan kiÅŸi ve konular bir bütünlük içinde parçaların doÄŸru zemine oturtulmasına dayalıdır. Konu ya da kiÅŸi bir bütün olarak ortaya konulup sonra o kiÅŸi ve konuların parçaları doÄŸru ÅŸekilde hesaba dahil edilip doÄŸru bir konumlamanın ve yorumlamanın zemini oluÅŸturuluyor. Böylece hakikate ulaÅŸma konusunda söylediÄŸimiz üslup burada da devreye giriyor. Bu iki kitabı daha önemli kılıyor ve ele aldığı konuların hakkını verdiÄŸini gösteriyor…
Bu iki kitap ile Ümit AktaÅŸ, bize Ä°slamcılığın varlığını sürdürebilmesinin imkânlarının tarihsel süreçle iliÅŸkiyi hesaba katarak yeniliÄŸe açık olmayı içerdiÄŸini söylemekte ve bu noktada devrimcilikten vazgeçmeyerek her türlü yozlaÅŸmaya ve tortulardan kurtulmaya önem vermenin gerekliliÄŸini belirlemektedir.
Kitaplar ve Ümit AktaÅŸ elbette ki bu makalede tamamen ele alınmanın ötesini hak etmektedirler. Ama ben kitapları okuduÄŸumda bu hislerimi paylaÅŸmayı önemli buldum. Umarım Ümit AktaÅŸ ve eserleri üzerine ciddi ve kalıcı çalışmalara bir baÅŸlangıç olur. Ben bir Ä°slamcı olarak Ümit AktaÅŸ’ın deÄŸerlendirmelerinin önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum ve umarım daha geniÅŸ zamanlarda bazı deÄŸerlendirmeleri toplu bir ÅŸekilde yapma imkanı bulurum…
DüÅŸünen ve her türlü esarete devrimci bir dirilikle karşılık veren, yenilikten korkmayan ve eleÅŸtirel aklı kılavuz kılarak özeleÅŸtiriyi hep yedeÄŸinde tutan, soyutu ve somutu aynı düzlemde paylaÅŸarak sorumluluÄŸun özgürlüÄŸünü kuÅŸanan yiÄŸit insanlara, hakikat ile bağı tevhit üzerine kurmalarını salık veren her eser ve bilgi önemlidir ihtarı ile yazıyı bitirelim…
Henüz yorum yapılmamış.